İş yeri hiçbir zaman sadece iş yeri değildir. Aynı zamanda ilişkiler yumağıdır. Sosyal ve duygusal zekamızın parlaklığını göstererek bu ilişkileri iyi yönetebilmemiz hem iş yerimizle olan duygusal bağımızı hem de iş ortamımızı, dolaylı olarak kariyerimizi güçlendirecektir. Bu noktada daha iyi bir iletişim için özellikle birkaç tutumdan kaçınmalıyız.
Arkadaşlarınıza subliminal mesajlar göndermeyin
Koridordan şöyle bir geçerken “merhaba” demek istediniz, asansörde, lavaboda karşılaştınız, bir çay, kahve arası verelim dediniz. “Hay demez olaydık” dedirtmemeniz ve filmdeki katili söyleyen kişiden görece iyi olmamanız için iş yükünüzden ve ne kadar çok çalıştığınızdan bahsetmeyin. Yani sürekli bundan bahsetmeyin.
“Nasılsın?” sorusu ne kadar çok çalıştığını ve ne kadar stresli olduğunu anlat da sana kocaman aferin verelim sorusu değildir. İnsanlar güzel ve iyi şeyler duymak isterler hele ki dinlenmek için çıkılan bir arada veya ayaküstü sohbette. Diğer türlü insan anlam veremiyor neden çok çalışıyor görünme çabası içerisinde olduğunuza. Belki böyle bir çaba içerisinde değilsiniz ama her fırsatta “ay kaçta kalktım”, “ay kaçta yattım biliyor musun”, “boynum tutulmuş”, “dün kaçta çıktım…” diye söze başladığınızda aslında itici oluyorsunuz. Üstüne üstlük işleri yetiştiremeyen, stres veya zaman yönetimini yeterince iyi yapamayan biri olarak kendinizi göstermeniz de cabası. Oysa siz bunu sorumluluk sahibi, çalışkan, özverili, başarılı görünmek için söylüyordunuz. Neticede, zihinlerde çalışkan görünebilmek için subliminal mesajlar gönderen sıkıcı biri olarak anılmanız çok daha olası.
Nasıl olsa yakın olduğumuz iş arkadaşlarımız yoğunluğumuzu veya stresimizi iyi kötü bilirler. Bu yüzden bunların yerine daha güzel şeylerden bahsetmeye çalışabiliriz. Hem kendimizi hem de karşı tarafı motive etmiş oluruz. Biraz da kafayı dağıtmış oluruz. Elbette stresimizi hiç paylaşmayacak değiliz, sadece sürekli bu modda olmamaya özen gösterelim yeter. Eğer çokça bu modda oluyorsak “sürekli işten bahsetmeyi sevmiyorum ama şöyle bir şey oldu anlatmalıyım…” diyerek arkadaşımıza umut ışığı verelim, en azından çabaladığımızı bilsin.
Taciz etmeyin: Yoğun musun?
İş yerindeki en kısır sohbete giriş sorusudur. Doğrusu, bir sohbet konusu bile değildir. “Uyudun mu?”nun iş yeri versiyonudur, iticidir. Sorana anında ne cevap versem diye kasılırsınız. “Yok ya, bu aralar öyle takılıyoruz” deseniz olmaz, “her zamanki gibi yaa, koşturmaca, zaten…” deseniz karşı taraf da ne kadar yoğun olduğunu göstermeye çalışıp birkaç toplantıdan, birkaç projeden bahsedecek, ne gerek var. En iyisi en azından bu soruyu soran taraf olmayın. Sorulursa makul bir süreç olduğunu söyleyin gitsin, kimse zaten yoğun olmanızı, çok iş yapıyor olmanızı dilemiyordur. Samimiyetle sorulduysa bile arkadaşınızı iyi halden mazur görün.
Ağzından laf almacalar
Altında ilgili görünme isteğimiz olmadığı kesin, kişisel veya işle ilgili fazlaca soru sormak, karşı tarafa hiç sempatik gelmiyor. İş arkadaşınıza zaten kişisel pek fazla soru sormadığınızı düşünelim, işle ilgili bile üst üste sorular sanki o kişiyi tartıyormuş veya o işi alıp bir koşu “ben yaptım, yapılmışı var!” diyeceksiniz gibi bir his uyandırabiliyor.
Aynı iş yeri de olsa bölümler arasında hassas işler ve paylaşılmaması gereken bilgiler muhakkak oluyor. Bu nedenle sorunlarınızla bu alana girmemeye ve sorularınızın cevapsız bırakılmamasına özen gösterin.
Bazen de insan tedirgin oluyor, neden bana bu kadar çok soru soruyor, bu fikri benden alıp kendi fikri gibi mi kullanacak diye. Fazlaca evhamlı gelmesin kulağa çünkü bu tür şeyler her zaman olabiliyor.
Bu nedenlerle sorularınızla kendi imajınızı zedelemeyin, adınızı meraklıya çıkarmayın. Bırakalım onlar anlatsınlar, paylaşsınlar. İş yerinde bilmemiz gerekenleri zaten biliriz, bilmemiz gereken diğer önemli şeyleri ise daha çok sosyal zekamızla öğrenebilmeliyiz, kabaca soru sorarak değil.