Bir hata yaptığımızı düşünelim. Kendimize yakıştırmadığımız bir hata. Hiç rahat hissetmiyoruz, mahcubuz, hatanın ağırlığı altında kendi kendimize eziliyoruz. Bu hatanın bir başkası için çok olumsuz bir sonuç doğurmadığını düşünelim. Kendi içimizde bir hesaplaşma daha çok, zararı dokunmadı bir başkasına, ama kendi gözümüzde kendimizi huzursuz hissetmemize sebep olabilecek kadar güçlü.
Nasıl yaptık bu hatayı düşünüyoruz. İmaj kaybı söz konusu, hem içimizde hem dışımızda. Birazdan diğerleri de üstümüze gelmeye başlayacak. Ne yaptın? Nasıl yaparsın? Yakıştı mı? Ne olacak şimdi? Sorular, sorular, daha da fazlasını soran bakışlar, imalar… Pür bir huzursuzluk, çökkünlük, pişmanlık, mutsuzluk ve akabinde ufaktan bir kayıtsızlık, halsizlik, kendini bırakmışlık, dokunsan -sahi dokunurlar mı artık? -…
Tam da bu noktada, bu kareyi donduralım. Dışarı çıkaralım kendi dışımızda kalanları: “buyurun efendim, buyurun, evet lütfen, siz de canım, lütfen!”.
Kollarını açıp kendini sırt üstü üstümüze döken, altta kalanın canı çıksın misali tüm ağırlığını üstümüze verenlerden uzak, bir başımıza kalalım.
Utancımızı, pişmanlığımızı, üzüntümüzü bir kenara koyup düşünelim: Sahi mevzu ne? Hata yaptığımı kabul ediyorum, ama kendime sormalıyım, neden yaptım? Nedir bu hatayı yapmama sebep iç dinamiklerim, şartlarım? Neydi benim için, anlamı neydi, bir keşif mi, kaçış mı, arayış mı, kabul mü? Bu iç dinamiklerim değişti mi ki? Tekrar aynı hatayı yapmayacak olmamın garantisi ne? Neydi huzursuzluğum? Geçti mi?
Hatam bana gidiş yolumun yanlışlığını gösteren bir çıktı yalnızca, beni sebepleri, şartları düşünmeye zorlayan. Bu hatayı boş yere yapmış olamam. Daha doğrusu hatayı boş yere yapmış olmamak ve istemediğim sonuçlar doğmaması için üstüne düşünmeliyim hatamın, önyargısız. Kafamın üstünde sallandırdığım şu kılıcın ipini ya kesmeli ya da kılıcın altından çekilmeliyim. Kendimi anlamaya çalışmalıyım.
Düşünüyorum, o halde anlarım, çözerim, düzeltirim.
Kaleminize sağlık.
BeğenBeğen