Sınavdan kaç puan almış? Nereyi kazanmış? Nerede tatil yapacakmış? Ne zaman evlenmiş? Kiminle evliymiş? Arabası ne markaymış? Nerede yaşıyormuş? Kimlerle takılıyormuş? Ne kadar kazanıyormuş? Ne giyiniyormuş? İlk kitabını ne zaman yazmış? Kaç takipçisi varmış?….
Bize ne.
Bu soruların, kıyaslamaların zehirli bir yanı var. İnsanın bir anda başı dönüyor, gözleri kararıyor ve sanki ayaklarının altından dünyası kayıp gidiyor.Tam olarak böyle hissediyorum. Dahası kendimi gayet iyi hissederken birden absürd bir ayna karşıma çıkmış ve bana gösterdiği görüntüden dehşete düşmüşüm gibi hissediyorum. Beni çok mutlu eden ufak başarılarım gözümde bir anda sönüp kalıyor. Kendimi hiçbir şey yapamamış, güçsüz, yalnız, önemsiz hissediyorum.
Oysa kendi hayallerim ve onlara yaklaşırken duyduğum heyecan paha biçilemez benim için.
Bu ayna yanıltıcı. Sanki hepimiz aynı yerden, aynı şey için gelmişiz gibi.
Oysa her birimiz farklı farklıyız. Karşımıza çıkan fırsatlar, sahip olduğumuz imkanlar, yeteneklerimiz farklı farklı. İsteklerimiz, arzularımız da farklı farklı. Bunu göz önünde bulundurmadan kendimizi acımasız bir şekilde bir başkası ile karşılaştırmak, kendimizi küçümsemek veya tam tersi başkalarını küçümsemek hiç şefkatli değil. Ahlaki de değil.
O halde nasıl içimize sızıveriyor bu karşılaştırma isteği? Kaşıntı gibi, kaşıdıkça daha çok kaşınıyor. İster istemez geliştirdiğimiz bir alışkanlık belki de. Ne de olsa etrafımız oldukça rekabetçi. Bizi sürekli birbirimizle kıyaslayan sınavlar yetişkinliğe kadar peşimizde. Sonrasında iş yeri rekabeti de cabası. Bu nedenle kendimizi başkaları ile karşılaştırmaya bu denli yatkınız sanırım. Öğrenilmiş, çevreden bolca görülmüş, pekiştirilmiş bir tutum.
Bu noktada bir karar vermek istiyorum:
Ben kendimi başkaları ile karşılaştırmak istemiyorum. Başkasının başarısı benim ufak başarılarıma gölge düşürmemeli. Bir başkasının sevinci, başarısı boğazımda düğüm olup kalmamalı. Çekinmeden ilham alabilmeliyim, bir başkasının sevinci benim gözlerimde de parıldayabilmeli.
Bu sorular aklımda dolaşmaya başladığı zaman kendime şöyle söyleyeceğim:
“Benim hayatım bana ait. Başkalarının gözünden nasıl göründüğünün önemi yok. Önemli olan benim ne istediğim. Ben ne için tutku duyuyorum, ne için heyecanla uykumdan uyanıyorum, yatağımdan çıkıyorum? Bunu bulmalı ve bu yolda sıkı çalışmalıyım. Başkalarının kendileri için başardıkları için onlar adına mutluyum. Onları gönülden tebrik ediyorum. Herkesin keşfetmesi gereken kendi yolu var. Ve bu yolda nasıl yürüyeceğini de yine kendisi belirleyecek. Kendime de herkese de bol şanslar. Yolumuz açık, rüzgarımız bol olsun!”
Bu kadar bilgi birikimi olmanızı neye borçlusunuz?Gerçekten çok merak ettim ☺☺☺
BeğenLiked by 1 kişi
Merhaba Elif, ( Müsaadenle Elif diyorum:)
Böyle düşünmeniz beni çok heyecanlandırdı, teşekkür ederim bunu paylaştığınız için.
Neye borçlu olabilirim bunu düşüneyim:
Olabildiğince çok okuyorum, açlığım susuzluğum hiç dinmiyor. Ama okurken de düşünen, sorgulayan, eleştiren, üreten beyinleri okumayı tercih ediyorum.
Kişisel gelişim ve ilgilendiğim teknik alanlarda birçok online kurs alıyorum.
Çok film izliyorum, oradaki öykülere, başka yaşamlara, kültürlere çok değer veriyorum.
Biri beni eleştirirse can kulağı ile dinliyorum, paha biçilemez bir paylaşım eğer samimi bir eleştiri ise.
Gözlemliyorum, dinliyorum, hem kendimi hem diğerlerini. Ne hissediyorum, neden hissediyorum anlamaya çalışıyorum.
Biraz hayata keşfetmek için bakıyor gibiyim gerçekten.
Böyle:)
Sizin önerileriniz, yorumlarınız olursa duymayı çok isterim.
Sizin gündeminizde ne var?
BeğenBeğen