Bu kadar uzun saatler çalışmak istiyor muyuz sahiden? Bu denli çalışacak kadar çok mu seviyoruz yaptığımız işi?
Verili veya doğal kabul ediyoruz halihazırdaki işleyişi, oysa sanayi devriminin ilk yıllarında beş altı yaşlarındaki çocuklar bile fabrikalarda sekiz on saat çalışıyorlardı. Bir mücadeleyle bugüne gelindi, çalışanlar bazı kazanımlar elde etti. Peki bugün için bu kazanımlar yeterli mi?
En iyi ihtimalle 9.00-18.00 saatleri arasında çalışan memurları düşünelim. Birer saat de hazırlık ve yol alsa, 08.00-19.00 saatleri arasında iş ile meşguller; evlerinde telefon, mail ile rahatsız edilmezlerse. Yani kemiksiz de diyemiyoruz. Uyku harici günün %70’ini işe ayırıyoruz.
Haftanın beş günü bu tempoda çalışılıyor. Saat 22.00’de yattığımı hesaba katarsak, yeni gün için yatağa gitmeden önce kaç saat kalıyor? Bu kadar saatte ancak temel ihtiyaçlarını karşılayabilir bir kişi: yemek, tuvalet, banyo…
Ne zaman dinlenecek, sosyalleşecek, yazı yazacak, eğlenecek, sevdikleriyle dertleşecek, çocukları ile kucaklaşacak, evcil hayvanını oynatacak, sadece oturup boşluğa bakacak…?
Özel sektörde kafasını kaldırmadan, tuvalete dahi gidemeden, sigara-çay molası veremeden, izin alamadan, muayeneye gidemeden, rapor alamadan çalışmak zorunda olanları saymıyorum.
Adeta iş yerlerine kapatılıyoruz.
Çalışmaya mı geldik? Yaşamaya mı?
Sonra kendimizi rahatlayamamış, tatmin olmamış hissediyoruz. Boşalamıyoruz. Enerji ile dolamıyoruz. Zihnimiz, bedenimiz, ruhumuz katılaşıyor. Günün sonunda mutsuz, huzursuz hissediyoruz. Bu şartlarda sağlımız da tehdit altında kalıyor.
Soruyorum, bu durumda iyi hissetmemek, sağlığımızdan olmak kişisel mi yoksa toplumsal mı?
Doğru söze ne denir
BeğenBeğen